Albert Camus'un Yabancı'sıydım Bugün
- alperenbilen
- 16 Şub
- 2 dakikada okunur
Albert Camus’nün Yabancı’sıydım bugün.Üst kattaki komşunun tıkırtılarıyla açtım gözümü. Dün gözümü yumduğumda duyduğum tıkırtılar… Hiç sinirlenmedim. İnsana üç saatlik uykunun fazlasıyla yettiğini düşündüm, ne türden bir iş yapıyor olursa olsun. Aslana, fareye veya bir maymuna bile yeterdi üç saat uyku. Hatta benim gibi hasta bir adama da yeterdi.
Ayağa kalkıp pencerenin kenarına gittim. Belli belirsiz doğan güneşe, göğe baktım. Bir şey hissettirmedi. Uyanamamıştım. Elimi yüzümü yıkadım. Yapacak bir şey yoktu, geri uzandım.
Instagram’a girdim, reels kaydırdım. 200K beğeni almış bir videoya denk geldim. Videoyu izlemeden önce beğeni sayısını kontrol etmiştim bile. Belli bir sayının altındaysa izlemeye tenezzül bile etmezdim belki. Yeni bir alışkanlıktı. Bu kadar beğeni alması bana umut vadetmişti. Yorumlara daldım. Her reelsten sonra yorumlara bakıp neyinin beğenildiğini öğrenmek istiyordum. Sanki beynimdeki beğenme ızgarası sökülüp götürülmüştü. Bugün de diğer insanlarınkini kullanacaktım.
Bu video komik bulunmuştu. Ben bulmadım. Geçtim. Kaydırdım, sarmadı.
Mesajlara girdim. Bir arkadaşım bana bir reels atmış. “Kimseyi sevemeyiz artık” temalıydı. Ona hak verdim. Her türden duyguyu içinde barındıran bir kalp emojisi attım. Bu beni duygu ifade etme zahmetinden kurtarırdı.
Bir başka mesaj daha… Tanımadığım bir kadından gelmiş.“Selam.”“Selam.” diye karşılık verdim.“Tanışalım mı?” diye sordu.“Fark eder mi?” yazdım.Fark etmemiş olacak ki mesajım mavi tiklik sonsuzluğa uçtu.
Derken bir bildirim daha geldi.“Bir ara buluşalım mı?”Başka bir arkadaşım yazmıştı. Hasta olduğumu ilk haber verdiğim arkadaşım… Bu kadar geç hatırladığı için içimde kin veya en azından bir dargınlık emaresi aradım. Orada yoktu.“Tabii.” dedim. “Ne zaman istersen.”
Belim ağrıyana dek sırt üstü uzandım o gün. Evde yalnızdım. Sadece bir şeyler hissedebilmek için katık söyledim. Dürümüm geldi. Kurye gayet sade bir biçimde “Buyrun.” dedi. Buyurdum.
Dürümümü yerken tadının olmadığını fark ettim. Doymak için yediğim şeyler gibiydi. Doyduktan sonra tekrar uzandım. Çarem tükenmiş gibi geldi.
Her reels kaydırışımda biraz daha eksiliyordum. Uzun süre boş kalmış, duvarları nemden kabarmış bir bina gibi çürüdüğümü hissettim. Bu binayı sağlam tutabilmek için oldukça zorlu mücadeleler vermiştim. Yorgun hissediyordum. İçimde bir elmas varsa, o da henüz kömür gibi karanlık ve ezilmeye mahkûmdu.
Kendime fazla mı yükleniyordum?
Doğadaki kömürün elmasa dönüşmesi 1 ila 3 milyar yıl sürerken kendimden neden doğaya aykırı şeyler bekliyordum? Yapmam gereken elimden gelenin en iyisiydi yalnızca. O da mükemmel elması elde etmek değil, onun kömür gibi parçalanıp gitmesini engellemekti belki de…
Neden sonra bunun geçici bir durum olduğunu hatırladım. Sadece uykusuz kalmıştım, hepsi bu.
Bir sonraki gün yine komşuya sinirlenip tavana oklavayla vuracaktım, izlediğim reelslere haykırarak gülecektim, arkadaşımın gönderdiklerine ağlayan surat emojisi koyacaktım, katığın sosu ağzımdan damlarken beyhude bir çabayla silmeye çalışacak ama belki de en önemlisi tekrar sevecektim yaşamı.
Yaşıyor olduklarımın hepsi, kendimi küçük ve anlamsız hissettiğim bir andı ve kısa süre sonra da sona erecekti. Kısa süre sonra iyileşecek ve daha iyi bir hayata geçecektim.
Orada bir huzur vardı, bir tamamlanmışlık…
Dişimi sıkar ve güçlü olursam er ya da geç o huzura kavuşacaktım.
Her şeyin tam olduğu yere…
Comments