top of page

Dünyanın En Nadir Hastalığı

  • alperenbilen
  • 25 Nis
  • 2 dakikada okunur

Aşkın DSM klavuzunda ayrı bir başlığı yoktur. Oysa yaşadığınızda, bir ruh hastalığının tüm belirtilerini gösterir. Hem de isteyerek.


Aşk, başlı başına bir sanrıdır ve sanrılara yol açar. Sanarsınız ki dünyanın en güzel hadisesi başınıza gelmiştir, dünya güzelleşmiştir. Sanarsınız ki birdenbire duyularınız keskinleşmiş; deniz daha mavi, ağaçlar daha yeşil görünmektedir. Dinlediğiniz müziği kendiniz yazıp kendiniz çalıyor gibi hissedersiniz. Ritmine kapıldığınızda, havada süzülüyormuşsunuz gibidir.


Aşk, göz bebeklerini büyütür fakat gerçekliği daraltır. Yavaş yavaş varsanılar başlar. Birtakım sesler kulağınıza şöyle fısıldar: Bu doğru değil, zamanlaması çok yanlış, ben böyle hayal etmemiştim. Bu başınıza gelmek için fazla iyi dersiniz belki de. Tesadüfün bu kadarı gerçek olamaz. Kendi gerçekliğinizi sorgulatır size. Ta ki siz, ya gerçekliğinizden ya da aşkınızdan kopana dek.


Dezorganize davranmaya ve konuşmaya başlarsınız. Hâl ve hareketleriniz değişir; o kadar kısa süre içerisinde olur ki bu, çevreniz bunu sizden önce fark eder. “Aşık mı oldun?” sorusu aslında davranışların değişti, farklı biri gibisin demektir. Akıl vücudu terk ettiğinde, davranışlar da kalıplarından taşmak zorunda kalır. Diliniz dönmez; dönse de ben neler anlatıyorum acaba şu an? sorgulaması başlar.


Aşk, toplumsal ve mesleki işlevinizi bozar. Kafanız yerinde değilken ne yapsanız yetersiz gelir. Odaklanma güçlüğü, hayallere dalma, bulutlarla oyalanma ve niceleri… Bir deniz kenarına ya da boş bir parka gitsem ve günlerce seyretsem dersiniz. Ne işim var benim şu an masanın başında ya da bir ofiste? diye düşünürsünüz. Neden şu an burada?


Düşünce içeriği yoksullaşması olur. Dönüp dolaşıp tek bir noktaya kitlenirsiniz. Geri kalan şeylerin bir önemi kalmamış gibi hissedersiniz. Düşünmek isteyip düşünemezsiniz, konuşmak isteyip de konuşamazsınız. Aklımın içinden çık! diye yalvarmak da nafiledir. Parietal lob da frontal korteks de başına buyruk ve ona aittir.


İstem yokluğu meydana gelir. Eskiden keyif aldığınız aktiviteleri tek başınıza yapmanın aynı hissettirmediğini, aynı tadı vermediğini fark edersiniz. Aynı işler ve aynı yerler yalnızken donuk ve buruktur.


Aşk sizi bir psikiyatri kliniğine yatırmaz*; reçete edilecek bir ilacı da yoktur. Olsaydı, bugün Ferhat, Kerem ve Mecnun’dan bahsediyor olmazdık. Aslında aşktan, yerine göre bir şifa olarak da bahsedebilirdik; tarihimizde hastalık olan örnekler daha çarpıcı olmasaydı. Paracelsus’un ilaçlar için söylediği söz, aşk için de geçerlidir:

“İlaç ile zehri ayıran onun dozudur.”


Aşk özünde belki bir psikotik bozukluk; belki de beyin sapında başlayıp kalpte sanrılanan bir durumdur. Ne tam akıl işi ne de yalnızca duygu… Ama ne olursa olsun, eğer paylaşılmış bir şekilde sizi bulduysa, dünyanın en nadir ve en güzel hastalığıdır.



*: İntörnken karşılaştığım bir psikiyatri hastası bu yazıma ilham vermiştir.

1 Comment


Rüya Güllü
Rüya Güllü
Apr 27

Yazınızdan sonra aklıma Cemal Süreyya'nın sözü geldi.Aşk çocukluktur der ya. Dilerim herkes bir gün beraber çocukluğuna dönebilir.

Like
bottom of page