Hayatın Görünmez Ritmi
- alperenbilen
- 23 Şub
- 2 dakikada okunur
Hayatın olmazsa olmazı nedir? diye sordum bugün kendime, "nefes" diye karşılık verdim. Doğduğumuzda ayağımıza vurulan minik bir fıskeyle almaya başladığımız ve ölürken son bir defa verdiğimiz, arada hiç kesintisiz devam ettiğimiz bir eylem. Çoğu zaman farkına bile varmadan gerçekleştiriyoruz, bazen ise onu boşa harcıyoruz. Bana kalırsa, insan yaşamı zincirinin en zayıf halkası nefestir. Bir kaşık su da kesebilir onu, âşık olduğunuz biri de. Ancak nefessiz kalana dek onun gerçek anlamını idrak edemeyiz. İşte bu yüzden, bu yazımı nefese armağan etmek istedim.
Zamanı saatle ölçmek yanılgıdır; zaman, canlılar için alıp verilen nefestir. Hayatın en ilkel ritmi ve yolculuğumuzda attığımız ufak adımlardır. Geriye dönüp baktığımızda, yaşamımızın tek bir nefes kadar kısa sürdüğünü hayretle göreceğiz. Ama bu kadar kısa bir hayat için üzülmeye, geçmişe takılmaya ya da gelecek hakkında planlar kurmaya gerek yok. Sadece nefes aldığımız anın kendisi var ve biz yalnızca o anı kontrol edebiliriz.
"Derin bir nefes al ve bırak. Çünkü kontrol edebileceğin tek şey budur." – Oprah Winfrey
Eski çağlardan beri ruh, havaya benzetilmiştir. Onun insan bedeninde barındığını, ayrıldığındaysa göğe yükseldiği düşüncesindeyim. Belki de nefes, ruhtur. İlk gün aynı nefes gibi bedene girer, son gün aynı nefes gibi bedeni terk eder. Mevlânâ ne güzel söylemiş:
"Hayat bir nefestir; aldığın kadar, hayat bir kafestir; kaldığın kadar."
Ben hayatımı da borç bildim, nefesimi de. Her beş saniyem, bu borcu almak ve geri ödemekle geçti. Nihayet borcumu kapattığım ana kadar da ona minnet duyacağım.
"Nefes almak, hayatın borç verdiği; nefes vermek, bizim ona geri ödediğimiz şeydir." – Christian Bobin
Son olarak nefes sevgidir. Son nefesimi verene kadar unutmamam gereken budur. Saf, karşılık beklemeden, hesapsız, kitapsız… Doğaya bıraktığımız ve karşılığını doğanın bize her daim farklı suretlerde sunduğu şeydir. Her aldığımızda yaratıcıya biraz daha inandığımız, en beklemediğimiz anlarda bizi hayrete düşüren, "Tamamıyla unutuldum." dediğimizde adeta Allah’ın “Ben seni unutmadım.” mesajını gönderdiğini hissettiğimiz ulvi bir huzurdur.
"Sevgi, nefes almak gibi olmalı; bilinçsiz, doğal ve içten." – Murathan Mungan
Nefesi gerçekten bir borç bilmeliyiz ve onu en saf, en temiz hâliyle teslim edebilmek için sigara ve türevi bağımlılıklardan kaçınmalıyız. Çünkü rahat bir nefes alabilmenin kıymetini anladığımız bir an muhakkak gelecek. Benim için bu, kemoterapi yolculuğumdu. Aldığım serumlardan, her seans sonrası bir hafta yatmak zorunda kalmamdan, eskisi gibi nefes alamadığımı hissettiğim anlar oldu. Eski eforumu kaybettiğim zamanlar oldu. Sportif faaliyetler, tiyatroda sahne sesini ayarlamak, şarkı söylemek, vurgulu ve güzel konuşmak için nefesin ne kadar elzem olduğunu o zamanlarda hatırladım.
Yoğun bakımlarda intörnken oksijen makinelerine bağlı hastaları gördüğümde hep aynı şeyi düşündüm: Doğduğumuzdan beri içimizde taşıdığımız organların görevini ancak devasa makinelerle sağlayabiliyoruz. İki küçük böbrek için devasa diyaliz makineleri, yumruk büyüklüğündeki bir kalpte yetmezlik olduğunda kanı temizleyip vücuda geri pompalayan ECMO (Ekstrakorporal Membran Oksijenasyonu) sistemleri beni gerçekten düşündürüyordu. Bunları gözlemlemiş biri sağlığına daha titiz yaklaşır mıydı? Bu hastalıkları kendine yakıştırır mıydı?
Nefes, zihnin dengeleyicisidir. Solunumda güçlük çeken birinin kanında karbondioksit seviyesi yükseldiğinde halüsinasyonlar görmeye başlar. Oysa nefes egzersizleri yapan sağlıklı bir insanın kan dolaşımı ve kalp atımı düzene girer, ruh dinginliğe kavuşur. Meditasyonun temelinde de benzer bir dinamik yatar. Stresli ve sıkıntılı dönemlerimde nefesime odaklanmak beni hep bulunduğum ana geri döndürdü ve huzura kavuşturdu.
Şimdi burnunuzdan 4 saniye boyunca nefes alın, 7 saniye tutun, 8 saniye boyunca yavaşça verin. Bunu 4-5 kez tekrarlayın. Önce nasıl rahatladığınızı ve sinir sisteminizin verdiği tepkiyi gözlemleyin, ardından bunu yapabildiğiniz için minnet duyun.
Ve unutmayın: Hayat bir nefes kadar kısa.
Sevgili Alperen,
Öncelikle blog yazan yeni birini daha keşfetmenin mutluluğunu seninle paylaşmak isterim. Üstelik senin gibi genç bir arkadaşın, doktorluk gibi farklı meslekten birinin blog yazıyor, deneyimlerini ve yaşamını paylaşıyor olması çok kıymetli. Tüm kalbimle de acil şifalar dilerim.
Yazını, pazartesi sendromu yaşadığım bir pazar akşamı, sıkıntıyla yatağa girdiğimde okudum. Yazı dilini, anlatımını çok beğendiğim gibi yazından da çok istifade ettim. Özellikle alıntıladığın Mevlana’nın sözü, içinde bulunduğum duygu durumumu sorgulayıp ferahlamamı da sağladı. Yazılarınla ilham olmaya devam etmen dileğiyle…
Evren | evrengunlugu.net