top of page

Nankörlük: İçeriden Çürüten Malign Duygu

  • alperenbilen
  • 17 saat önce
  • 2 dakikada okunur

Nankörlük, insanı içeriden çürüten en tehlikeli duygulardan biridir. Bir kimsenin iyiliğini görmemek, yapılan emeği yok saymak ya da en kötüsü kendi geçmişine ve kazanımlarına nankörlük etmek… Hepsi aynı şekilde yıpratıcıdır. Özellikle istirahat sürecinde, insanın kendisine dönük bu körlüğü en olumsuz etkiyi bırakır.




Kelimenin Kökeni ve Derin Anlamı



“Nankörlük” kelimesi Farsça kökenlidir. Nan ekmek, rızık, nimet; kör ise görmeyen demektir. Dolayısıyla nankör, kelime anlamıyla “hayatı sürdüren en temel nimete karşı kör olmak” demektir.


Nankörlük, yalnızca teşekkür etmemenin ötesindedir. Daha ziyade, var olan nimeti görmezden gelmek, kanıksamak ve değerini yitirmek anlamına gelir. İnsan sağlığına, huzuruna, bir dilim ekmeğe alıştığında onları yaşamın gereklerinden sayar. Oysa dünyanın bir köşesinde insanlar ekmek bulamazken, hastane koridorları şifa arayanlarla dolup taşarken; sahip olduklarımızın değerini kaybetmek, körlüğün ta kendisidir.




Başkalarına Karşı Nankörlük



Hepimizin iyiliklerimizin cevapsız kaldığını hissettiği zamanlar olmuştur. “Keşke bunun için çabalamasaydım, emeklerim karşılık bulmadı” diye düşündüğümüz anlar… Ancak unutulmamalıdır ki çabalar yalnızca karşımızdakine fayda sağlamaz. Her gayret, kişinin kendisini olgunlaştırır, geliştirir ve tecrübe kazandırır.


Her eylemin karşılığını görmeyi şart koşan kişi, hayatta en az emek harcayan ve en çok fırsatı kaçıran kişidir. Çabayı önce Rabb için, sonra kendimiz için ve en son karşımızdaki için göstermek gerekir. Günün sonunda karşılık göremesek bile “en azından denedim” diyebilmek, ruhu huzura kavuşturur.




Kendimize Karşı Nankörlük



En tehlikelisi ise kendimize yaptığımız nankörlüktür. Ağır bir hastalık atlatıp yeniden hayata kavuşan birinin, yıllar geçtikçe yeniden eski alışkanlıklarına dönmesi… Bu da bir tür körlüktür. Ölümle burun buruna geldikten sonra ikinci bir şans verilmişken bunu iyi değerlendirmemek, insanın kendine yaptığı en büyük nankörlüktür.


Kendi geçmişini hiçe saymak, sanki yaşanmamış gibi davranmak; tecrübeleri ve kazanımları reddetmektir. Oysa insan ancak yaşadıklarının üzerine yeni bir benlik inşa ederse gerçek anlamda büyüyebilir.




Psikolojik Boyut: Hedonik Adaptasyon



Nankörlük aslında bir algı bozukluğu gibidir. Psikolojide “hedonik adaptasyon” denilen bir durum vardır: İnsan, kazandığı şeylere hızla alışır ve onların değerini kaybeder. Yeni bir eve taşınmak, sağlığa kavuşmak ya da başarı elde etmek kısa süreli mutluluk verir ama bir süre sonra kişi bunları sıradan sayar, daha fazlasını arar.


İşte nankörlüğün kökü burada gizlidir. Bu bozukluğu tedavi eden şey ise şükürdür. Şükür, insanın algısına yeni bir gözlük takar ve olanın kıymetini görmesine yardımcı olur.




Şükrün Panzehir Oluşu



Her sabah gözlerini açabilmek, yürüyebilmek, yemek yiyebilmek, sevdiklerini görebilmek… Bunlar alışkanlık değil, nimettir. Şükür, hem manevi bir disiplin hem de psikolojik bir terapi gibidir. İnsan şükrettikçe nankörlükten uzaklaşır; şükrettikçe ruhu berraklaşır.




Sonuç



Nankörlük, yalnızca nimete karşı kör olmak değil, insanın kendini inkâr etmesidir. İnsanı içeriden çürüten bu malign duygunun panzehiri ise şükür ve farkındalıktır.


Kendimize karşı daha merhametli olduğumuzda, tecrübelerimizi hiçe saymadığımızda ve hayatın en küçük nimetlerine bile şükrettiğimizde; nankörlük bizi esir alamaz.




Yorumlar


bottom of page