Fazla Düşünmenin Yorgunluğu
- alperenbilen
- 23 Mar
- 2 dakikada okunur
Sadece Tanrı’dan daha fazlasını bildiğimizi düşündüğümüzde sorunlarla karşılaşırız.
We only run into trouble when we think we know more than God.
Bir kitapta okuduğum bu sözü görür görmez hakkında bir yazı yazmak istedim. Uzunca bir süredir sık sık gözüme çarpan, hayatımızda en az bir kez hissettiğimiz bir gerçektir bu. İçerdiği anlamın basit olmasına karşın hayata uygulayabilmesi bir o kadar güç. Bir teslimiyeti de ifade ediyor.
Bu dünyada, insanlığın kaderi bir tür aşkın varlık ya da yasa tarafından mı kontrol ediliyor? Tanrı’nın eli sanki yukarıda mı dolaşıyor? En azından şu bir gerçek ki, insan kendi iradesi üzerinde bile bir kontrol sahibi değil.
İnsanın en çaresiz hissettiği durumlardan biri şüphesiz ne kadar aciz olduğunun farkına vardıktan sonra gücünün neye yettiğini sorgulama aşamasıdır. Sürekli değiştirebileceği, kontrol edebileceği şeyler olduğu illüzyonunu yaşar veya en azından nerede gücünün yettiği noktanın bitip ilahi takdirin devreye girdiğini anlamakta güçlük çeker. Günün sonunda geriye bir adım atıp büyük çerçeveye baktığında yaşadığı sahnelerin aslında güzel bir filmin kesitleri olduğunu görür. O kişi artık yaşadığı dünyayı kendisininkilerden daha büyük bir elin kaderini kontrol ettiği bilincindedir.
Algılarımız sınırlı, deneyimlerimiz kısıtlı, planlarımız ise çoğu zaman beyhudedir. Pek çok durumda tehlikelerle önlem aldığımız yerlerden karşılaşmıyoruz. Fırsatlar da beklediğimiz yerlerden vurmuyor. Hayat karşısında bir kaleci gibiyiz. Ne kadar iyi olursak olalım, gol yememiz kaçınılmazdır. Çünkü oyunun sonucunu sadece bizim becerilerimiz belirlemez. Hayat bazen harika şutlar atar, bazen top dışarı çıkar. Ama her gol, kötü bir kaleci olduğumuzu göstermez.
Bu planı kabul ettiğimiz takdirde geçmişte kalanlar veya gelecekte olacaklar hakkında kafa yormamıza gerek yok demektir. Hedeflerimiz tabiki var ama onlara ulaşmanın hiçbir zaman tek bir yolu yoktur. Sürece güvenmemiz gerekir.
Düşünce ve düşünmek iki farklı şeydir ve düşünce evrensel bilinçten gelir, istemdışı bir olaydır, tabiatı yaratıdır; düşünmek ise bir tercihtir, bırakılmazsa da mutlak surette insanı mutsuz eder çünkü hayatta kalmamız için var olan bir mekanizmadır, savaş ya da kaç yanıtını doğurur, tabiatı yıkımdır. Düşüncelerimizi kontrol edemeyiz ama farkına vardığımız andan itibaren şimdiki zamana bilinçli bir şekilde geri dönersek zaten doğamızda var olan-adeta fabrika ayarlarımıza dönmüşüz gibi- mutluluğa kavuşacağız. Bu fikir bizi en klişe olgudan koruyor: Pozitif düşünmek.
Nasıl hissetmen gerektiği dışarıdan empoze edildiği anda mutsuz olursun. İş veya para konusunda bir kaygın olmadığı için iyi hissetmelisin, sağlığına kavuştuğun için minnettar hissetmelisin, vaktini boşa harcadığın için kötü hissetmelisin gibi liste uzar gider. Halbuki hisler gerektikleri için değil, bizim algılarımız onları şekillendirdiği için meydana gelirler.
Şimdiye kadar olan bütün düşüncelerinize bakarsanız içlerinde bir tane pozitif düşünce olmadığını fark edersiniz. Çok negatif birisi olduğunuz için değil, düşünme eyleminin yapısı gereği. Eğer çok sevinçli olduğunuz bir anı gözünüzün önüne getirirseniz zaten o an bir şey düşünmüyor olduğunuzu fark edeceksiniz. Huzur düşüncelerimizle ilgili değildir, bir duygudur.Pozitif düşün(eme)menin yükünü üstünden attığınız an pozitif hissetmeye başlarsınız.
Sevgili Alperen, hayatın akışına güvenmek ve her şeyi kontrol edemeyeceğimizi kabullenmek bazen en büyük özgürlük. Teslimiyet, güçsüzlük değil; aksine, hayatın sürprizlerine açık olmayı gerektiriyor. Yazının verdiği his tam da bu: Bırak, hayat seni bazen yönlendirsin. Kalemine sağlık! 🙌 Evren | evrengunlugu.net